
Türkiye’nin
büyük bir bölümünü kaplayan erozyon ve sel havzalarında yağış yetersiz olup,
aynı zamanda istikrarsızdır. Bazı yıllarda yağış bol olduğu halde bazı yıllarda
ise çok düşüktür. İlkbahar ve yaz aylarında ise yağışlar, genellikle ani ve şiddetli
olup, toprağa nüfuz etmeden yüzeysel akış şeklinde kaybolur. Toprak da A
horizonu çok yerde yok olmuştur. Toprak verimsizdir. Toprak üzerinde vejetasyon
çok seyrek veya hiç bulunmadığından erozyon ve sel de şiddetlidir.
Bir
havzanın erozyon ve sel havzası olup olmadığın anlaşılması için bazı kritere
ihtiyaç vardır. Bu kriterden en önemlileri aşağıda verilmiştir.
Kriterler
- Doğal afetlerin (sel, taşkın vb.) mevcudiyeti, sıklığı ve tahribatı,
- Mevcut erozyon durumu, şiddeti, havzadan taşınan sediment miktarı,
- Verimli ve bozuk ormanların durumu,
- Verimli ve bozulmuş meraların durumu, bitkinin toprağı kaplama oranı,
- Havzanın iklim değerleri,
- Havzanın nüfusu, nüfus yoğunluğu, yöre halkının doğal kaynaklara bağımlılığı, erozyon ve selin azaltılmasına dönük çalışmalara ilgisi ve isteği
- Havzada açık alanda (orman, mera, tarım alanı) otlatılan küçük ve büyükbaş hayvan varlığı
(1) Bu
bölgelerde arazi yönetimi genellikle, faydalanma ağırlıklı ormancılığa,
marjinal sahalarda tarıma, engebeli ve dağlık arazilerde de hayvan otlatmacılığına
dayanmaktadır. Bu açıdan sel havzalarının rehabilitasyonu karmaşık olup çok sayıda
sorunları bulunmaktadır. Sorun çözümü; konu araştırmalarına, kapsamlı etütlere
ve uzman görüşlerine dayalı olmalı ve bu konuda hazırlanacak planlar ekosistemi
koruyacak ve geliştirecek şekilde hazırlanmalıdır.
Toprak,
su ve vejetasyon arasındaki önemli ilişki dikkate alındığında, doğal
kaynaklarla ilgili tüm kuruluşların havza bütünü çerçevesinde çalışmalarının
gerekliliği ortaya çıkar. Çünkü doğal kaynak aşınmasının önlenmesi bir tek
kurumun gücü dışındadır.
Erozyon
kontrolü ve selle mücadele bölümünde anlatıldığı gibi toprak muhafaza
ağaçlandırmaları da, halkın ve bütün kuruluşların ortak çabaları ile
gerçekleştirilmelidir Çünkü dağlık havzalarda yaşayan insanların ekonomik
güçlüğü ve tarımsal gelir azlığı, ekosistemin bozulmasına neden olmaktadır.
Doğal
kaynakların korunmasından, geliştirilmesine kadar her türlü uygulamalarda,
havzada yaşayan insanların görüşlerini etraflı bir şekilde ele alan, halkın
yaşam seviyesini yükseltecek çoklu bitkisel üretim, sulu tarım, seracılık gibi gelir
artırıcı tarımsal faaliyetlerle desteklenen katılımcı ve entegre havza
projeleri yürürlüğe konulmalıdır.
(2) Çevrecilik
ortak bir dünya görüşü ve insanların uyması gereken bir yaşam biçimidir. Bu
yaşam biçiminde insanlar kendi yaşamını düşündüğü kadar gelecek kuşakların da
yaşamlarını düşünmek zorundadırlar.
Özellikle
son yıllarda çevre değerlerinin korunmasında önemli oranda mesafe kaydedilmiştir.
Ormancılık çalışmalarında, Entegre ve Katılımcılık çok konuşulmaya
başlanmıştır. Bu çerçevede ormanların önemi, korunması ve geliştirilmesi daha iyi
anlaşılmıştır. Bu amaçla, Biyolojik çeşitlilik, ormanın karbon değeri, orman,
mera ve su kaynaklarının çok amaçlı kullanımı ve yönetimi, korunan alanlar, odun
dışı ürünler, yaban hayatı, eko turizm gibi konular çeşitli yayın metotları ile
topluma izah edilmeli ve bu konuda çeşitli eğitimler verilmelidir.
(3) Yarıkurak
sel havzalarında yapılacak havza iyileştirme çalışmaları, genelde toprak ve su koruma, bozuk ormanların ve meraların
ve marjinal tarım alanlarının iyileştirilmesi şeklindedir. Ağaçlandırmalar ise;
üretime dönük olmayan, kar amacı gütmeyen,
erozyonu ve sel önleme gibi sosyal bir amaca dönük çalışmalar bütünüdür.
Bu havzalardaendüstriyel orman kurmak, ekonomik ve ekolojik şartlar açısından
da genelde mümkün görülmemektedir. Söz konusu ağaçlandırmaların amacı yüksek
hâsıla almaktan ziyade, kurulacak ormanın kolektif faydası ön plandadır.
Böyle
yerlerde havza içerisinde eski orman
kalıntıları korunmalı ve
iyileştirilmelidir. Bu
ormanlardan mümkün olduğunca tek ağaç yahut grup şeklinde yararlanılmalı ve
tıraşlama kesimleri yapılmamalıdır. Bozuk ormanların iyileştirilmesi uzun
vadede, doğal gelişim dinamiği içerisinde, yani orman ekosisteminin kendisini
yenilemesinin teşviki ile yapılmalıdır.
(4) Türkiye’de,
erozyonun etki alanı çok geniştir. Bu gerçek Devletin erozyonu önleyici
çalışmalarını öncelikle, ekosistemin aşırı derecede bozulmuş ve çölleşmeye
son derece duyarlı bölgelerde
yoğunlaştırmasını gerektirmektedir. Bu amaçla erozyon ve sel havzalarında, erozyonu
ve seli önleyici sınai ve kültürel tedbirler alınmalı ve saha stabil hale
getirilmelidir. Böyle sahalarda kültürel tedbirler alınmadığı takdirde başarı sağlamak
güçtür. Kültürel tedbirlerden maksat sahanın otlandırılması, çalılandırılması
ve toprak muhafaza ağaçlandırılmasının yapılmasıdır. Bu nedenle çeşitli kök sistemi
yapan bir meşcere tesisine gidilmesinde sayısız fayda vardır.
(5) Erozyon
ve sel havzalarında yapılacak ağaçlandırmalar yanında, alanda mevcut diri örtünün
korunması ve geliştirilmesi esas olmalıdır. Yapılacak uygulamalarla, sahada
bulunan doğal bitkilerin kendilerini yenilemeleri ve yayılış alanlarını
genişletmeleri sağlanmalıdır.
Ayrıca
bozuk olan yapraklı türler tek tek olsalar bile korunmalı ve bakım kesimleri
ile canlandırılmalıdır. Kurak mıntıkalarda bilhassa, erozyon sahalarında
bulunan doğal olarak yetişmiş, Quercus, Pyrus (armutlar, ahlatlar), crataegus
(alıçlar) vb. gibi derin kök yapan ağaçlar korunmalı ve bozuk olanları
canlandırma müdahalelerine tabi tutulmalıdır.
(6) Bu yerlerde mevcut yapraklı türler
kaldırılarak, yerine ibreli türler getirilmemelidir. Dere işlerinde ve diğer
yerlerdeki kümeler halindeki yapraklı ağaçlar, baltalıktan gelmiş olsalar dahi
olduğu gibi bırakılmalıdır. Bu gruplara yapılacak bir bakım kesimleri ile
koruya dönüştürülmelerine gayret sarf edilmelidir. Çünkü kurak ve yarı kurak
sel havzalarında doğal olarak yetişmiş yapraklı türler, dikimle getirilen
türlerden çok daha sağlıklı meşcere teşkil ederler.
(7) Ağaçlandırmalar büyük alan, grup, küme
veya tek ağaç halinde bulunan doğal diri örtünün dışındaki boşluklarda
yapılmalıdır. Tür seçiminde yetişme muhiti verimliğine dayalı olarak, yetişme
ortamının sınırladığı türlerin dışına çıkılmamalıdır. Dikimlerde, yöreye uygun,
derin kök yapan bitkiler kullanılmalıdır.
(8) Toprak muhafaza sahalarında, yalnızca
toprak koruma ağaçlandırmaların yapılacağı, hiçbir zaman odun üretimine dönük
orman yetiştirilemeyeceği düşüncesinde olunmamalıdır. Ağırlık erozyon ve sel
önlemede olduğu için projenin adı “Erozyon ve Sel Kontrolü Uygulama Projesi”
olabilir. Ancak, sahanın boniteti yüksek yerlerinde, üretime dönük orman tesisi
amaçlanmalıdır. Böyle yerlerde, teras aralıklarının saptanmasında yapılacak
çalışmanın orman amaçlı ağaçlandırma veya erozyon ve sel kontrolü çalışması
olup olmadığına göre karar verilmelidir.
Bir
havzada, selin ve erozyonun önlenmesinde en önemli ve kalıcı tedbir
ağaçlandırmadır. Yetişme muhiti şartlarının ağaçlandırmaya uygun olması halinde
ağaçlandırma diğer yöntemlere tercih edilmelidir. Diğer biyolojik ve mekanik
önlemler, ağaçlandırmaya elverişli şartların bulunmaması halinde ağaçlandırmayı
takviye için düşünülmelidir.
(9) Havza ıslahı amacı ile yapılacak
ağaçlandırmalar, endüstriyel orman
tesisi amacı ile yapılacak
ağaçlandırmalardan farklıdır. Toprak muhafaza amacına dönük ağaçlandırmalarda,
ileride alınacak hasıla önemli ise de ilk sırada değildir. Bitki örtüsünün
biran evvel, en iyi bir şekilde toprağı koruyacak duruma gelmesi göz önünde
bulundurulur. Bunun için sahada bulunan mevcut her türlü bitkinin
geliştirilmesine gayret edilir. Mevcut örtünün ıslahı için müdahale edilebilir.
Örneğin; meşe baltalıklarının imar-ıslahı yoluna gidilebilir. Ancak, mevcut
örtü kaldırılarak yerine yenisinin ikamesi düşünülmez.
Bu
arada, boşluklar ve arazi kullanım sınıflandırmasında ağaçlandırmaya ayrılmış
çıplak sahalar uygun türler ve metotlarla ağaçlandırılır. Erode olmuş sahaların
ağaçlandırılmasında genellikle yetişme muhiti şartları yüzünden kanaatkâr ağaç
ve ağaççıklar tercih edilir.
(10) Ağaçlandırma metodunu belirlerken, toprak
ve su muhafazasını da sağlayacak metot olmasına önem verilmelidir. Bu tür bir
ağaçlandırmada yüzey erozyonu ile mücadele bölümünde açıklanan eğimsiz teras
yapımı, örme çit, vb. gibi metotlar da yerine göre kullanılır.
Genel
bir kural olarak hareket halindeki topraklar üzerinde yapılacak dikimlerde,
yetişme muhiti şartlarına uygun türler tercih edilmelidir.
(11) Bilindiği gibi, yurdumuzun muhtelif iklim
bölgeleri içerisinde çok çeşitli yersel iklim bölgeleri vardır. Yurdumuzun,
dağlık bir yapıya sahip olması, yükseklik farklarının kısa aralıklarla
değişmesine ve böylece farklı yersel iklim bölgelerinin oluşmasına neden
olmaktadır. Bu durum daha ziyade dağlar arasında bulunan derelerde özellikle
kendini gösterir. Yamaç arazilerde farklı anakaya ve toprak ve buna uygun
olarak ibreli ormanların bulunmasına karşılık dere içlerinin çok daha çeşitli
ve farklı ibreli, yapraklı türlerle kaplı olduğunu görürüz.
Özellikle
kurak sahalardaki dere içlerinin yamaç arazilerden daha uygun yetişme
şartlarına sahip bulunması, dolayısıyla bu sahaların dere vejetasyonu dediğimiz
ve bilhassa juglans (ceviz), acacia (akasyalar), populus (kavaklar), salix
(söğüt), alnus (kızılağaçlar) ve fraxinus (dişbudak) gibi yapraklı türlerle kaplanmasına
neden olmuştur.
Özellikle,
kurak sahalarda, dere vejetasyonu iyi yetişme özellikleri dolayısıyla yamaç
vejetasyonuna göre daha hızlı büyürler. Hatta erozyon sahalarında dere içleri,
elde kalmış yegâne ağaçlandırılacak sahalardır. Dere içleri, mutlaka yapraklı
türlerle ağaçlandırılmalıdır. Dere içi vejetasyonu, yangına hassas olan
mıntıkalarda yangın emniyet yolu gibi yangın önleyici görev yapar. Bunun
yanında, dere içlerinde sürüngen bitkilerin bulunması halinde Kavak, Söğüt,
Dişbudak, Kızılağaç gibi yapraklı türlerle bu sahaların ağaçlandırılması çok uygundur. Ancak sürgün verme kabiliyeti
plan bu türlerin dikim olan sonra toprak seviyelerin hemen üstünden
kesilmesinden fayda bulunmaktadır.
Yapraklı
türler, yağışın iyi veya sulama imkanlarının olduğu yerlerde servis yollarının
ve yangın emniyet yollarının ağaçlandırılmasında özellikle kullanılmalıdır.
Çünkü servis yolları ile yangın emniyet yolları yangınların önlenmesinde çok
önemli bir iç taksimat şebekesidir. Koyu gölge yapabilen ve ibreliye nazaran
daha süratle büyüyen bu ağaçlar sayesinde yangının hızı kesilmiş olur.
Üst
toprağı taşınmış ve fakirleşmiş arazilerin tekrar üretime sokulması toprak
şartlarının uygun olduğu yerlerde yapraklı türlerin kullanılması ile mümkün
olacağı unutulmamalıdır. Yağışın iyi olduğu yerlerde, toprağın vasfını
iyileştirici ve toprağa azot veren Akasya gibi ağaç türlerine öncelik
verilmelidir. Kıyı erozyonunun durdurulmasında yöreye uygun türlerden
faydalanılmalıdır. Bilindiği gibi, kurak ve yarı kurak mıntıkalarda prodüktif
orman tesis etmek güç olduğundan toprak muhafaza ağaçlandırmaları, genellikle,
hidrolojik, erozyon kontrolü, sel, rekreasyon ve yeşil kuşak gibi amaçlarla
yapılmaktadır.
Bu tip
sahalarda ibreli türler kadar yapraklı türlere de ağırlık verilmelidir.
Yapraklı türlerden ise Quercus, klimaks tür olması nedeniyle, kurak bölgelerde
daha fazla önem verilmelidir.
(12) Meşe baltalıkları ıslah edilmelidir. Meşe
grupları arasındaki çıplak alanlar meşe türleri ile ağaçlandırmalıdır.
Meşe
ağaçlandırmaları, fidanlıklarda yetiştirilen 1 - 0 yaşlı fidanlarla
yapılabilirse de maliyet düşüklüğü, pratik oluşu ve açık alan ekimlerinde
başarılı sonuçlar alındığı takdirde ekim yolu ile ağaçlandırma yöntemi tercih
edilmektedir.
0 yorum:
Yorum Gönder