Rüzgar Erozyonuna Etki Eden Faktörler

rüzgar erozyonu
1. İklim:

Rüzgâr erozyonu genel olarak kurak ve yarı kurak yörelerin sorunudur. Ülkemizde rüzgâr erozyonu, özellikle kurak geçen ilkbahar mevsiminin sonları ile yazın ve sonbaharda etkili olmaktadır.
 
Rüzgâr erozyonunu oluşturan iklim faktörleri:

a) Rüzgâr:

Toprakların erozyona uğramasında; rüzgârın yönü, şiddeti ve süresi, rüzgâr erozyonunu oluşturan esas etkenlerdir. Rüzgârın günlük ve mevsimlik yön ve hızları, kontrol planlarının hazırlanmasında dikkate alınmalıdır. Rüzgârın hızlı olduğu zamanlar, kurak mevsime rastlıyorsa, rüzgâr erozyonu zararı daha fazla olacaktır. Toprak yüzeyinden yükseldikçe rüzgâr hızı artar. Bu nedenle tümsekler, sırtlar rüzgârdan daha çok etkilenirler. Nisan ayında Afrika’dan esen, kuru ve kurutucu rüzgârların Orta Anadolu’daki etkileri büyüktür. Bu rüzgârlar, özellikle kurak giden yıllarda büyük zararlar meydana getirmektedir; çünkü kurak yerlerde toprak, Nisan ayında bitkisel örtüden mahrum bulunmaktadır. Rüzgâr, toprak üzerinde selektör makinesi gibi bir etki yapar ve toprağın en verimli kısmını oluşturan; kil, ince mil ve organik madde gibi ince zerrelerini götürür. Geriye iri kum ve çakılları bırakır. Erozyona uğrayan arazilerde toprak sürüklenmesi, rüzgâr hareketi yönünde gittikçe artar. Bu nedenle erozyon başladığı noktada durdurulmalıdır.

b) Yıllık Yağış:

Kurak ve yarı kurak bölgelerde, yıllık yağışın az; ayrıca mevsimlere, aylara göre dağılışının da düzensiz olması ve bunun toprak nemi üzerindeki etkisi rüzgâr erozyonunun birinci nedenidir.

c) Sıcaklık:

Sıcaklığın artmasıyla buharlaşma ve terleme artar. Gece ve gündüz arasındaki sıcaklık farkları ile donma ve çözülme olayları, toprak kümelerini parçalayıcı etkileri ile tozumsu yapıyı teşvik ederler. özellikle ilkbaharda, rüzgâr erozyonuna elverişli bir ortam hazırlarlar. Buharlaşma ve terleme; sıcaklık, rüzgâr, havanın oransal nemi ile birlikte toprak nemini azaltarak, onun rüzgâr erozyonu etkisi altında kalmasına neden olurlar.

d) Havanın Nemi:

Havanın nem durumu da çok önemlidir. Kuru esen rüzgârlar daha fazla erozyona sebep olurlar.

2. Toprak:

Toprağın, rüzgâr erozyonunun oluşmasında etkili olan özellikleri nelerdir?

a) Bünyesi ve yapısı,
b) Organik madde içeriği,
c) Toprak nemi ve
d) Toprak yüzeyinin pürüzlülüğüdür.

a) Bünye ve Yapı:

Toprakların hepsi aynı derecede erozyona maruz kalmazlar. Rüzgâr erozyonu, özellikle kumlu toprakların yer aldığı, eski göl, akarsu ve deniz kıyısı ovaları ile organik topraklarda ortaya çıkar. Bu topraklar, rüzgârın en kolay etkilediği kum parçacıklarını fazla miktarda içermektedir. Toprak kümeleri dağılmış, yapısı teksel hale gelmiştir. Organik madde içerikleri ile bitki besin maddeleri ve su tutma kapasiteleri çok düşüktür. Ağır killi topraklar, taneleri birbirlerine kuvvetle tutunduklarından kolayca taşınamazlar.

Rüzgâr, ilk olarak topraktaki 0,1–0,5 milimetre çapındaki parçacıkları harekete geçirdiğinden, toprağı oluşturan kil, mil ve kum parçacıklarının birbirine tutunarak daha büyük çaplı kümeler meydana getirmesi, erozyonu önlemede etkili olur. Topraklarda 0,84 milimetreden büyük çaplı kuru kümeler yüzdesinin artması rüzgâr erozyonunu azaltmaktadır. Kümeleşmiş yapı gösteren topraklar, teksel yapı gösterenlere kıyasla rüzgârla taşınmaya karşı daha dayanıklıdır.

b) Organik Madde:

Organik madde, toprak parçacıklarını (kil, mil, kum) birbirine bağlar ve dayanıklı bir kümeleşme meydana getirir. Toprakta kümeleşmeyi artırmanın en iyi yolu, organik madde miktarını artırmaktır. Organik madde miktarı arttıkça, topraktan buharlaşma ile su kaybı da azalır. Organik maddesi az olan topraklarda, nem azaldığı gibi, toprak taneleri de teksel yapıya çevrildiklerinden rüzgârla kolaylıkla taşınabilirler.

c) Toprak Nemi:

Nemli toprak taneleri birbirlerine su ile bağlandıkları için, rüzgâr erozyonuna karşı oldukça direnç gösterirler. Buna karşılık kuru toprak taneleri rüzgârla kolayca taşınırlar. Bu nedenle, toprakta nemlilik arttıkça rüzgârla taşınma oranı azalmaktadır.

d) Pürüzlülük:

Yüzey pürüzlülüğü arazi kullanma ve toprak işleme durumuna göre değişmektedir. Pürüzlü yüzeylerden toprak kaybı çok az olmaktadır. Toprak yüzeyinin kabuk bağlaması yüzey pürüzlülüğünü azaltırsa da rüzgâr erozyonunu geciktirici bir etkisi vardır.

3. Bitki örtüsü:

Erozyonu hızlandıran bir başka etken de, toprağın emniyet kemeri olan yeşil dokunun tahrip edilmesidir. Bitkiler, toprakları rüzgâra karşı korur, onun sürüklenerek taşınmasını önler. Bitkiler, özellikle arazi yüzüne yakın esen rüzgârların hızlarına etki ederler. Doğal olarak rüzgârlar, bitki örtüsüz arazi yüzeylerinden daha fazla toprak taşıyacaktır. Bitkilerin kök sistemi, toprağı mekanik olarak tutar ve toprağın ayrılmasına engel olur. Bitki örtüsünün yüksekliği rüzgâr hızının azaltılmasında etkili olacağından toprağın korunmasını sağlayabilir. Bitki örtüsü sıklığı oranında toprağı korumakta, seyrek bitki örtüsü erozyona pek engel olamamaktadır. örneğin, patates, mısır, pancar gibi çapa bitkileri toprağı az; hububat, baklagil ve mera bitkileri oldukça iyi koruyabilir. Mera arazileri aşırı derecede otlatıldığında, ilkbahar ve yaz aylarında esen rüzgârlara karşı direnç gösterememektedir. özellikle kurak geçen yıllarda rüzgâr, büyük zarar meydana getirmektedir. Uygun bir ekim nöbeti sistemi, özellikle kritik rüzgârların estiği dönemde erozyonu önleyici etken olarak gösterilebilir.

4. İnsan:

İnsan, hem erozyon sürecini başlatıp hızlandıran ve hem de erozyonu denetim altına almaya çalışan bir etmen olarak rol oynamaktadır. İnsanların erozyonu başlatması ve hızlandırmasına; öncelikle toprağı bilgisizce kullanmaları ile toprağı ve araziyi iyi tanımadan tarım yapmaları neden olmuştur. Nitekim erozyon zararı, daha çok toprak işlemeli tarım arazilerinde ortaya çıkmaktadır. İnsan etkisi, rüzgâr erozyonunu hızlandırıcı olarak daima sorun olmuştur.

a) Meraların Tarla Tarımına Açılması:

İnsanlar çoğu kez, iklimi, arazinin özelliklerini, toprağın üretim gücünü göz önüne almadan, otlak olmaya elverişli olan araziyi pulluk altına alarak toprak işlemeli tarım yapmışlardır. Bu durumda toprak yeteneği, tarla bitkisinin yetişmesine elverişli olmadığı için, verim düşük olmakta, aşınma ve taşınma da hızlanmaktadır.

b) Meralarda Kapasitenin Üstünde Hayvan Otlatılması:

Belli nitelikteki bir otlak belli sayıdaki bir hayvan sürüsünü besleyebilir. Bu sınırlı sayı aşıldığında fazla otlatma ve çiğnenme nedeniyle bitki örtüsü zayıflar ve toprağın yapısı bozulur. Genellikle doğal otlaklar, köylünün ortak malı olması nedeniyle, uğrayacağı zararlar düşünülmeden erkenden otlatılmakta, otlar daha körpe iken tüketilmektedir. Hayvanların otlamadıkları diğer otlar, otladıkları yararlı otların yerini almakta ve böylece otlaklar nitelik bakımından bozulmaktadır. özetle yanlış ve kötü kullanımlar sonucu, otlak alanlardaki bitki örtüsü kaybolmakta, toprak kolayca erozyona uğramaktadır. Yine hayvanların otlarken bıraktıkları ayak izleri, oluk ve oyuntu erozyonunun başlamasına neden olmaktadır. Mera arazisinin azalmasına karşılık meralarda otlatılan hayvan miktarı artmıştır. Bu durumda, kapasitenin üzerinde üç kat ağır otlatma uygulandığından, meralar tahrip edilmekte ve erozyona uygun ortam hazırlanmaktadır.

c) Traktör Sayısının Artması, Diskli Pulluk ve Diskli Tırmıkların Kullanılması:

Ülkemizde 1940 yılında 1065 adet olan Traktör sayısı; 1950 yılında 16585’e, 1960 yılında 42136’ya, 1965 yılında da 54668’e yükselmiştir. Bunun bir sonucu olarak; bu yıllarda meraların devamlı bir şekilde tarla tarımına açılması, daha önce işlenemeyen toprakların işlenerek devamlı bitki örtüsünden yoksun bırakılması, toprak işlenmesinde diskli pulluk ve diskli tırmıkların kullanılması, rüzgâr erozyonunun hızlanmasında önemli ölçüde etkili olmuştur.

d) Tarım Alanlarının Toplu Olarak Nadasa Bırakılması:

İstatistiklere göre, Ülkemizde tarla tarımı yapılan toprakların yaklaşık üçte biri nadasa bırakılmaktadır Orta Anadolu’da uygulanan hububat-nadas tarım sistemi geniş bir alana yayılmaktadır. Özellikle nadasa bırakılan geniş arazilerin bitki örtüsünden yoksun bulunuşu ve toprak yüzeyinin oldukça kuru olması, erozyon için uygun bir ortam hazırlamaktadır bırakılması, rüzgâr erozyonuna uygun ortam hazırlar. Ayrıca nadasa bırakılan arazilerin ilkbaharın kritik rüzgâr devrelerini atlatmadan sürülmesi veya kışlık ve yazlık ekimlerde, bitkilerin henüz yeni çimlenmiş, daha yeteri kadar büyümemiş olması, tehlikeyi birkaç kat daha arttırmaktadır.

e) Yakacak ve Kışlık Hayvan Yemi için Mera Bitkilerinin Sökülmesi:

Özellikle kış aylarının soğuk geçtiği Orta Anadolu’da, kışlık yakacak ve hayvan yemi sıkıntısı her yıl önemli ölçüde artmaktadır. Bu nedenle, her iki ihtiyacı karşılamak için çiftçiler, sonbaharda mera bitkilerini kökleriyle birlikte sökerek yerleşim merkezlerine taşımaktadırlar. Bitkilerin ince sürgünleri hayvan yemi, kalın kökleri yakacak olarak kullanılmakta, bu şekilde meralar her geçen yıl biraz daha tahrip olmaktadır.

f) Toprakların Kabiliyet Sınıflarına Göre Kullanılmaması:

İnsanlar, işlenebilir tarım topraklarından yararlanırken bazı önemli yanlışlıklar yaparak, erozyonu başlatmakta ve hızlandırmaktadır. Bunlar; kullanımda, işlemede ve korumada yapılan yanlışlıklardır. Kullanımda yapılan yanlışların başında; arazi kullanma kabiliyet sınıflamasına uygun olarak kullanmamak, toprağı ve araziyi tanımadan tarım yapmak gelmektedir. Ülkemizde kabiliyetine uygun olmadığı halde, dik eğimli ve sığ araziler, yani: VI. ve VII. Sınıf araziler işlenmektedir. Mera ve orman örtüsü altında kalması gereken bu arazilerin yanlış kullanımı, tarım alanlarındaki erozyonu hızlandıran ana etkenlerin başında gelmektedir.

Toprak İşlemede yapılan yanlışlıklar:

1. Toprağı uygun olmayan alet ve makinelerle işlemek.
2. Toprağı yırtarak işlemek yerine alt üst ederek işlemek.
3. Toprağı toz haline getirmek.
4. Koruyuculuk görevi yapan anızı toprağın altına gömmek.
5. Toprağı erozyon yaratma gücü yüksek olan rüzgâr mevsiminden önce işlemek.

Korumada yapılan yanlışlıkların en önemlisi, toprağın verimliliğini ve üretkenliğini arttıracak ve toprağı yerinde tutacak, koruyucu, kültürel önlemlere gereken özeni göstermemektir. örneğin: Gübreler, toprağın hem üretkenliğini yükseltir ve hem de onu erozyona karşı dirençli kılar. Ama çiftçiler, ahır gübresini tezek olarak kullanmakta, yeşil gübrelemeye gereken önemi vermemekte ve anızı yakmaktadır. Ayrıca; halen, gübreleme için gerekli toprak, yaprak ve su analizlerini yaptırmadan hatalı gübreleme yapılmaktadır.

g) Uygun Ekim Nöbeti Yapılmaması:

Bölgede nadas uygulanmakta ve ekim nöbeti hububat-nadas şeklinde yapılmaktadır. Nadas amacıyla toprak sürülerek gevşetilmekte ve bir yıl çıplak vaziyette, rüzgârların etkisine maruz bırakılmaktadır. Böylece verimli üst toprağın aşınması daha kolay olmaktadır.

0 yorum:

Yorum Gönder