Türkiye'nin iklimi, topoğrafyası, jeolojisi, hidrolojisi, bitki örtüsü,
işlemeli tarıma uygun olan ve olmayan arazi varlığı, mera ve orman alanlarının
özellikleri ile birlikte nüfus etkisi değerlendirildiğinde, doğa ve insan
etkileşiminin sonrasında ülkemizin çölleşme riskiyle karşılaşma riski olduğu
gerçeğiyle karşı karşıya kalırız.
Genel olarak subtropikal kuşak anakaralarının batısında egemen olan Akdeniz
büyük iklim bölgesine dahil edilen Türkiye iklimi, Kuzeydoğu Atlantik ve
Akdeniz kaynaklı cephesel depresyonların, subtropikal antisiklonların ve muson
alçak basıncının Orta Doğu'ya doğru uzantısını oluşturan Basra alçak basınç
alanının mevsimsel yer değiştirmelerinin bir ürünüdür.
Atlantik kaynaklı nemli hava akımlarıyla taşınan cephesel orta enlem ve
Akdeniz depresyonları, yaz mevsimi dışında yılın önemli bir bölümünde
Türkiye'ye kolaylıkla ulaşırlar. Kuzey Afrika ve Arap çöllerinden gelen karasal
tropik hava akımları, Türkiye'nin Karadeniz Bölgesi ve Kuzeydoğu Anadolu bölümü
dışında kalan yerlerinde yaz aylarında uzun süreli kuru ve sıcak iklim
koşullarının oluşmasına neden olur. Türkiye'de çeşitli iklim tipleri vardır. Bu
çeşitliliğin nedenlerinden birincisi, Türkiye, kutupsal ve tropikal bölge
orijinli hava tipleri ve çeşitli atmosferik olayların etkisi altındaki geçiş
bölgesinde bulunmaktadır. İkincisi, ülkemizdeki topoğrafik özelliklerin
değişkenliği ve yükseltilerin kısa mesafedeki ani değişimleridir. Türkiye beş
ana iklim bölgesine ayrılmıştır). Düzensiz yağış ve sıcaklık dağılımı gibi
iklimsel değişimler ülkede çölleşmeye neden olmaktadır. Ülke topoğrafyası,
Afrika ve Arap plakalarının Anadolu plakalarını kuzeye doğru sürüklemesi sonucu
dağlık bir yapıdadır. Dağlık yapı nedeniyle ülkede doğal eğim oldukça
yüksektir. Bu da yağış düzeyi düşük de olsa suların hızla yüzey akışına geçmesi
sonucu erozyonun düzeyini arttırmaktadır.
Ülkemiz
jeolojik yapı olarak çok geniş bir çeşitliliğe sahiptir. Ancak özellikle Arap
plakasının bindirmesiyle yükselen Doğu Anadolu bölgesindeki ofiyolitik kayaçlar
ve üzerlerinde yer alan toprak yapısı aşınmaya; İç Anadolu’da büyük bir alanda
yayılım gösteren içdenizin kurumasıyla açığa çıkan marnlı - karbonatlı çökel
kayaçlar ve üzerlerinde yer alan toprak yapısı ise rüzgar erozyonuna açıktır.
Kristalen kireç taşlarının yaygın olduğu Akdeniz Bölgesi ise doğal vejetasyonu
yeterince destekleyemeyecek kayalıklı ve sığ topraklara sahiptir. Ayrıca
ultrabazik (pH>9) kökenli olan ofiyolitik kayaçlardan oluşan toprak
profillerinde yüksek reaksiyon (pH) derecelerinde, tuzların ve özellikle sodyum
iyonunun yüksek oranlarda birikimiyle meydana gelen çoraklık ortamı birçok
bitkinin yetişmesini de önlemektedir. Jeolojik çeşitliliğin neden olduğu bir
diğer sorun da açık maden sahalarının özellikle fosil yakıt, mermer ve kil
yataklarının işletilmesiyle ivme kazanan arazi bozulumlarıdır.
Dünya
ortalamasına göre su zengini olarak nitelendirilmemesine rağmen Türkiye toplam
yenilenebilir su potansiyeli açısından değerlendirildiğinde Doğu Akdeniz
Havzası ve Ortadoğu'da en yüksek su potansiyeline sahip olan ülke konumundadır.
Buna karşın ülkenin ortalama denizden yüksekliği 1100 m.’nin üzerinde olması ve
dağlık topoğrafyası bu su kaynaklarının ülke içerisinde yeterli biçimde
dağıtılmasının yüksek maliyetlere çıkmasına yol açmaktadır. Türkiye'de %12'den
fazla eğim gruplarındaki dik, çok dik ve sarp araziler, toplam arazi varlığının
yaklaşık % 62'sini oluşturmaktadır. Ayrıca erozyona karşı amenajmana dikkat
edilmesi gerekli ve önlem alınması zorunlu olan orta dik eğimli arazilerin
yayılım oranı da yaklaşık %14'dür. Bu topoğrafyaya bağlı olarak Türkiye
topraklarının yaklaşık %72,1'i Toprak Araştırmaları için Dünya Temel Başvuru
Kitabı (World Reference Base for Soil Resources) ve Amerikan Tarım Bakanlığı
Toprak Sınıflama Sistemlerine göre sığ ve çok sığ derinlik sınıflarına
girmektedir.
Bu
nedenle Türkiye'deki tarım, orman ve mera alanlarının önemli bir bölümü yeterli
su içeriğine sahip değildir ve eğimin fazlalığı, bitki örtüsünün yetersizliği,
toprağın aşınmaya uygun veya duyarlı olması nedenleriyle de erozyon tehdidi
altındadır. Bunun dışında aşırı nüfus baskısının getirdiği tarım topraklarının
amaç dışı kullanımı, tarımsal yönden verimli alanların ve değerli doğal yaşam
alanlarının geri dönülmeyecek biçimde elden çıkmasına yol açmıştır.
0 yorum:
Yorum Gönder