Toprak Yönetimi ve Erozyon Kontrolü Önlemleri

toprak yönetimi
Mevcut Durum
Ülkemizde; su yüzeyleri, amaç dışı arazi kullanımı nedeniyle toprak derinliğinin önemli olmadığı arazileri de kapsayan yerleşim yerleri ve özellikle VIII. Arazi Kullanım Kabiliyet Sınıfına giren diğer arazi çeşitleri dikkate alınmazsa, yaklaşık 73 milyon ha alanın %15,2'sini oluşturan 11.108.114 ha arazide; derin kök gelişimine sahip bitkiler de dahil olmak üzere, bitki gelişimi için kök sınırlamasının sorun olmadığı, 90 cm'den daha derin olan solum derinliğindeki topraklar yer almaktadır. Bu arazilerde toprak işlemesi, uygun nem ortamında, uygun tav koşullarında, uygun tarım alet ve ekipmanlarıyla yapılırsa, pulluk altı (trafik) katmanını oluşturmadan, etken profil derinliğine ait sorun da gündeme gelmeyecektir.
Bitki kök derinliğinin sınırlandığı ve ancak orta derin kök derinliğindeki kültür bitkilerine uygunluk gösteren 50-90 cm derinlikler arasındaki solum derinliğine sahip orta derin profildeki araziler 9.299.614 ha alanda yer almaktadır. Bu alan yukarıdaki değerlendirmeye göre toplam alanın %12,7'sine karşılıktır.
Orta derin ve derin topraklarda kültür bitkileri üretiminin mahsuldarlıklarının sürdürülebilirliği monokültür sistemden vazgeçilerek de sağlanmaktadır. Bunun için ekolojik koşullara bağlı kalarak uygun polikültür ekim nöbeti sistemleriyle tarımın planlanması gerekmektedir.
Bir tek yöreye uyum sağlamış doğal floranın hakim olabildiği ve çoğu zamanda mera olarak kullanılan; kısmen yüzlek kök bitkilerinin yetişebildiği 20-50 cm etken profil derinliğine sahip sığ toprakların yayılım alanı 23.696.973 ha'dır ve oranı da %32,5'dir. 20 cm'den daha sığ toprağa sahip arazilerin yayılım alanı 28.908.455 ha olup; oranı %39,6'dır.
Özellikle toprak mekanizasyonuna olumsuz etki yapmakla birlikte meyilli arazilerde bir ölçüde erozyonu önleyen taşlılığın, işlemeli tarıma uygun arazilerdeki (orta yoğun ve yoğun işlemeye elverişli tarım topraklarıyla, sınırlı işlemeye elverişli potansiyel tarım topraklarındaki) yayılım alanı 2.989.093 ha'dır. Bu alan mutlak ve potansiyel tarım topraklarımızın %11,3'ünü oluşturmaktadır. Bu arazilerin özellikle meyli düşük olanlarında profil özelliklerine bağlı kalarak taş toplama projeleri uygulayarak arazilerin niteliği iyileştirilmelidir. Ülkemizde bu proje kapsamına girebilecek arazi miktarı yaklaşık 1.856.000 ha'dır ve taşlılık sorununa sahip arazilerin %62,1'ini oluşturmaktadır. İşlemeli tarıma uygun olmayan arazilerdeki taşlılık sorunu ise 25.495.238 ha'dır ve kendi yetenek sınıfları içindeki oranı yaklaşık %49,7'dir.
Ülkemizin tüm arazi varlığı içindeki taşlılık sorunu 28.484.331 ha alanda yayılım göstermektedir ve topraksız araziler ile su yüzeylerinin toplam alanı dışındaki arazi varlığının yaklaşık %34,8'ini kapsamaktadır.
Ülkemizde gleyleşme ve redüksiyon olaylarına neden olan drenaj sorununa sahip toplam alan 2.775.115 ha'dır ve arazi varlığımızın %3,6'sını oluşturmaktadır. Fazla yatırım yapmadan iyileştirilebilecek yetersiz drenajlı arazi miktarı ise toplam 1.689.358 ha'dır. Bu alan, tüm drenaj sorunu olan arazilerin yaklaşık %60,9'unu kapsamaktadır.
Yüksek oranda harcama gerektiren fena drenajlı alanımız 776.312 ha ve bozuk drenajlı alanımız da 283.381 ha'dır. Ayrıca aşırı drenaj nedeniyle faydalı su tutma sorunuyla bitki gelişimini sınırlayan toplam alanımız 26.064 ha'dır.
Özyapısında tuzluluk ve alkalilik sorununu içeren toplam alanımız 1.518.722 ha'dır ve tüm arazi varlığımızın yaklaşık %2'sini oluşturmaktadır. Çoraklık sorununa sahip arazilerimizden kolaylıkla iyileştirebileceğimiz toplam arazi miktarımız 614.657 ha'dır ve toplam sorunlu alanın da yaklaşık %40,5'ini kapsamaktadır.
Verimliliği daha fazla oranda sınırlayan ve iyileştirilmesi içinde yüksek oranda yatırım gerektiren tuzlu topraklarımız 504.603 ha; alkali topraklarımız 8.641 ha; hafif tuzlu-alkali topraklarımız 125.663 ha ve tuzlu - alkali topraklarımız da 264.958 ha'dır.
Alınması Gereken Önlemler
1-Tuzlaşmanın Önlenmesi; Doğal yapıda var olan düşük düzeylerdeki tuzluluk, çözüm için fazla bir sorun oluşturmaz. Toprakta bitki gelişimi açısından olumlu bir tuz dengesi oluşturmak için yıkama yapmak gerekir.
Bunun için:
a. Uygun drenaj tesis edilir.
b. Tuzları taşımak, toprak profilinde kök derinliğinden uzaklaştırmak için fazla su ilave edilir.
c. Yıkama tavaları oluşturmak en arzu edilen yöntemdir; çünkü bu uygulama suyun toprakla homojen olarak temasını ve yıkanmasını sağlar.
d. Border ve çizi yöntemi de ikinci tercih olarak kullanılabilir.
Günümüz teknolojisinin ekonomik girdilerle geliştirilmesi ve ön görülen geleneksel SAY modellerinin kullanılması için metinde sözü edilen özel tarım ve orman ekosistemlerinin saptanmasına öncelikle gereksinim vardır. Sonuçta doğal yapısı veya topografyanın uygunluğu nedeniyle tuzlulaşan veya tuzlu olan alanlarda halofit yönetimi öngörülmelidir. Halofitler (tuzcul/tuz seven bitkiler) günümüzde değerli hayvan yemi olmaları yanı sıra doğayı (erozyon) korumalarıyla da değer kazanmışlardır.
Halofit yönetimi ile:
-Sürdürülebilir bitki üretim sistemlerinde tuzlu suların ve arazilerin ülke ekonomisine kazandırılması,
-Tuzlu koşullarda doğal bitki örtüsü korunması ve yöre halkının gelirini artırıcı yönde oluşturulacak tarım-ormancılığı yönetimi,
-Yem bitkilerinin kalite arttırıcı olarak kullanımları sağlanacaktır.
2-Toprak Kirlenmesinin Önlenmesi; Bölgesel tarımsal üretim planlamaları ve gereksinimlerine uygun bir kimyasal gübreleme ve organik gübreleme, özellikle hayvan gübresiyle birlikte yeşil gübreleme, işletme gübresi veya kompost gübresi uygulamalarıyla desteklenen gübre yönetim programları oluşturulmalıdır. Toprağın fiziksel ve biyolojik yapısını korumaya yönelik azaltılmış veya sıfır işleme tekniklerinin gereksinimi olan yabani ot ilaçları da söz konusu kirliliğe olumsuz katkıda bulunmaktadırlar. Bu bağlamda sıfır sürümün büyük yararlarının yanında olumsuz yönleri de ayrıntılı biçimde ele alınmalıdır. Ekolojik tarım (ekotarım - yerel üretim ve bakım teknikleri kullanarak en düşük düzeyde dış girdiyle yerel bitki/ürün çeşitlerinin yetiştirilmesi) desteklenmelidir.
3-Erozyon:
Mevcut Durum:
İnsan faktörünün dışında ülkemizin topografya, jeoloji ve iklim gibi doğal faktörleri de erozyonu arttırıcı özelikler taşımaktadır. Genel olarak Türkiye, çeşitli yüzey şekillerinden oluşan yüksek ve dağlık, arızalı ve eğimli bir arazi yapısına sahiptir. Jeolojik yapı da erozyona çok elverişlidir. Ülkemizde erozyon olayı, doğal kaynaklarımızın tahrip edilmesinde en önemli etkendir. Ülkemizin % 7,2'sinde hafif düzeyde, % 20,0'sinde orta derecede ve % 58,7'sinde ise şiddetli ve çok şiddetli derecede erozyon olayları etkinliğini sürdürmektedir. Ayrıca rüzgar erozyonu olayı ülkemizin %0,65'inde görülmektedir. Erozyona uğrayan topraklarımızın % 99'u su erozyonundan, geriye kalan % 1'i de rüzgar erozyonundan etkilenmektedir. Ülkemizde en önemli çevre sorunu niteliğinde olan ve insanımızı açlığa, yoksulluğa ve göçe zorlayan toprak erozyonu çok önemli ekolojik bir sorundur. Aynı zamanda erozyon, ekosistemin bozulumunda ve suların kirletilmesinde de en büyük etkendir.
A) Su Erozyonu Önlemleri
Toprağı sürekli üretken kılmak için gerekli bütün uyarlanabilir önlemler, tek veya bir arada kullanılan muhafaza araçlarını oluşturur. Toprak ve su muhafazasında amaç, yağmur damlasını düştüğü ve toprağı oluştuğu yerde tutabilmektir. Bunun için alınması gereken en önemli toprak koruma önlemleri:
A1. Arazilerin doğal nitelik ve yeteneklerine uygun olarak kullanılması,
A2. Bitkisel önlemler (anız örtülü tarım, ekim nöbetli tarım, doğal alanlardaki bitkilerin habitatında korunması vb.) ve erozyonlu alanlarda, erozyona dayanıklı veya durdurucu doğal flora türleri saptanarak bu tür alanların geriye kazanılması, A3. Kültürel önlemler (kontur tarım, şeritsel tarım vb.),
A4. Fiziksel önlemler (teraslama, otlu su yolları, ıslah sekileri vb.),
A5. Doğal alanların başka amaçlar doğrultusunda (tarım, yerleşim ve turizm), kullaılmasını
engellemek, ancak gerekli ise gerçekçi ve ayrıntılı sürdürülebilir arazi yönetimi (SAY) programlarının oluşturulmasından sonra bu tür alanlarda başka oluşumlara izin vermektir.
A1. Arazi kullanımını etkileyen en önemli unsurlar; toprak, topografya, drenaj, verimlilik ve erozyona hassasiyettir. Toprakların, bu özellikler dikkate alınarak oluşturulan;
a)Kategorik sisteme göre; arazi kullanım yetenek sınıfları, alt sınıfları ve özellikle arazi kullanım kabiliyet ünitelerine,
b)Tarımsal uygulamalar ve bitkiler için arazi uygunluk sınıflarına ve
c)Parametrik sistemlere göre tarımsal arazi kabiliyet sınıflarının hepsi temel alınarak erozyona yol açmayacak ve toprak üretkenliğinin sürekliliğini sağlayacak şekilde kullanılması gereklidir.
A2. Yağmur damlasının kinetik enerjisini kırmada etken olan “bitkisel önlemler” yüzey akışa geçen suların hızını ve dolayısıyla taşınan toprak miktarını bir hayli azaltır.
Ülkenin bazı bölgelerinde ilk ve sonbahar aylarında düşen yağışların toprağı aşındırma güçleri oldukça fazladır. Bu nedenle özellikle bu kritik dönemlerde toprak yüzeyinin bitki örtüsü ile kaplı bulundurulması gerekir.
Bu amaçla kuru tarımda ANIZ BOZMA işlemi;
-   erken ilkbaharda, toprakta uygun tav bulunduğunda,
-   yöresel koşullara bağlı kalarak anızı toprağa gömmeyen aletler ile ve
-   tarlanın meyline dik olarak (kontur) yapılmalıdır.
Hasat sonrası sap, saman gibi bitki artıkları tarlada bırakılmalıdır (böylece yağış sularının aşındırıcı etkisi azaltılmış olduğu gibi, suyun toprakta muhafazası da sağlanmış olur). Hasat sonrası ANIZ kesinlikle YAKlLMAMALI'dır (anız yakmakla topraktaki yarayışlı mikroorganizmalar, canlılar öldürülür, toprak organik maddesi yakma sonucunda azaldığı için toprağın verimliliği düşer, humus oluşumu engellenir, bitki örtüsünden yoksun kalan toprak, su erozyonu ile aşınmaya daha uygun olur).
Yetiştirilecek ürünün cinsi ve yetiştirme tekniği, toprakların verimlilik ve erozyona duyarlılığı üzerinde etkili olmaktadır. Bir tarlada yıllar boyunca aynı ürünün yetiştirilmesi, ürün azalmasına, toprağın yorgunlaşmasına ve yoksullaşmasına neden olacağı için, ekim nöbetli tarıma önem verilmelidir.
Çıplak toprağın erozyon tehlikesi altında olması nedeniyle, yeşil gübrelemeye (örtülü yetiştirme) de önem verilmelidir. Kırmızı üçgül, kışlık buğday veya kışlık çavdar gibi bir örtü bitkisi, tarlada kış mevsimi süresince çıplak bırakmaya alternatif olarak, bitkisel bir örtü yaratır.
Tarla sınırları yöntemi de yine erozyonu kontrol etmek üzere toprağın tarladan taşınmasını önleyici mükemmel bitki örtüsü ve kök bölgesi sağlar. Sıra bitkisi ekilen bir tarlanın çevresine tahıl veya yem bitkisi ekilmesi olarak tanımlanan bu yöntemde, genel olarak tarla sınırlarına yapılan ekim, yastık genişliği kadar düzenlenmekte ve normal rotasyon programının bir parçası sayılmaktadır.
A3. Suyun toprak içine infiltrasyonunu büyük ölçüde artıran “kültürel işlemler” de yine yağışın yüzey akışa geçen miktarını oldukça düşürürler.
Toprak işlemeyle, erozyonu azaltmak ve toprak stabilitesini sağlamak için toprak yüzeyinde veya yüzeye yakın olmak üzere olabildiğince fazla kalıntı bırakan, toprak yüzünü PÜRÜZLÜ kılan sürüm aletleri kullanılmalıdır. Bu nedenle toprak işlemeleri, uygun aletler ile, uygun zamanlarda ve uygun biçimde toprağın tav koşullarında yapılmalıdır.
Eğimli arazilerde tüm tarımsal işlemler KONTUR, başka bir değişle arazi eğimine dik olarak uygulanmalıdır. Aksi durumda eğim yönünde yapılan işlemler sırasında oluşturulan karıkçıklar yağış sularının yamaç aşağı toprakla birlikte taşınmasına neden olur.
Azaltılmış ve/veya sıfır toprak işleme tekniklerine önem verilmelidir (uygulanan aşırı toprak işleme sonucu toprağın yapısı bozulacağı için, pulluk katmanında sert bir tabakanın oluşması nedeniyle düşen yağış toprak içine iletilemez ve yüzey akış artar).
Yüzey akış ve toprak kaybını azaltmak için alınabilecek bir diğer önlem uygulaması kolay ve masraf gerektirmeyen etkin bir toprak korunum önlemi olan ŞERİTSEL TARIM yöntemidir. Bu sistemde sık gelişen bitkiler (tahıl, yonca gibi) diğer bitkiler ile (ekseriyetle mısır, patates gibi) şeritler halinde sıra ile ekilir. Arazinin topografyasına, ekim sistemine, erozyon durumuna göre;
-   tesviye eğrilerine paralel (kontur) şeritler,
-   tarla şeritleri veya
-   tampon şeritleri uygulanır.
Şeritler kesinlikle arazi eğimine dik yerleştirilmelidir. Şeritlerin genişliğini belirleyen en önemli faktör arazi eğimidir.
A4. Toprakların erozyona fazla hassas olduğu yerlerde, eş düzeç eğrilerine paralel (kontur) tarımsal işlemler, şeritsel tarım gibi kültürel ve bitkisel önlemlerin tek başlarına veya birlikte uygulanmaları yeterli olmadığı havzalarda, fiziksel önlemlerden teraslamaya gidilmelidir. Teraslar arazi eğim uzunluğunu kısaltarak yüzey erozyonunu önler. Eğim uzunluğu ve dikliği fazla olan alanlarda yüzey akışın hızını keserler ve üst toprağın eğim aşağı taşınmasını azaltırlar. Örneğin, yağışların yetersiz ve dağılımının düzensiz olduğu bölgelerimizde, %12 eğime kadar olan alanlarda uygulanabilecek TARLA TERASLAR yamaç alanlarını korumada ve toprakta nem birikiminin sağlanması açısından, çiftçilerin kendi imkanları ile yapabilecekleri, hiç bir ek yatırımı gerektirmeyen, uygulaması son derece basit ve kolay olan bir önlemdir.
Korumaya yönelik toprak işleme ve yetiştirme teknikleri erozyonun kontrol edilmesine yardım ederler ancak yüzey drenaj sorunları nedeniyle etkileri sınırlı kalabilir. Bu sorunlardan önemli bir kısmı drenaj sistemleri oluşturularak çözümlenebilir. Bunlar:
Otlu su yolları: Geniş, derinliği az ve bitkilendirilmiş kanallar olup tarladaki suyun drenaj çıkışlarına ulaştırılması amacıyla inşa edilirler. Parmak ve oluk erozyonunu suyu tarladan güvenli bir biçimde uzaklaştırarak önler. Su yolları üzerinde yem bitkileri yetiştirilebilir ve hasadı yapılabilir.
Damla girişli biriktirme havuzları: Yüzey suyu akışının, yer altından bir boru sistemi ile yeterli bir çıkış noktasına götürmek üzere yönlendirilmesi amacıyla uygulanır. Akan suyun enerjisini dağıtarak parmak erozyonun önlenmesine yardımcı olur.
Islah sekileri inşaatı: Yüzey suyunun, kısa ve fazla eğimli düşülerden erozyon yaratmadan aşağı taşınmasında kullanılırlar. Taş kaplamalı düşü yolları, otlu su yollarının çıkış ağızlarında, yüzey sularının su yollarına girdiği ve yarıntılar oluşan noktalarda veya akış yolları üzerinde aşırı eğim farklılıkları olan yerlerde inşa edilirler. Su akışının enerjisini dağıtarak parmak ve oluk erozyonu oluşmasını önler. Basit, ucuz ve performansı yüksektir.
A5. Araziler doğalarının özelliği gereği yeteneklerine uyumlu olarak, başka amaçlarla yanlış ve amaç dışı kullanılmamalıdır. Aksi durumda bozulan arazi yapısı ve habitat ortamı, kendi toprak yapısını çölleştirebileceği gibi çevre arazilerde de dolaylı ve dolaysız olarak peyzajı ve doğal yapıyı olumsuz etkilemektedir.
B)  Rüzgar Erozyonu Önlemleri
Rüzgar erozyonu da genellikle kurak ve yarı- kurak iklim kuşağındaki topoğrafyası düz ve düze yakın alanlarda yaygındır. Ülkemizde rüzgar erozyonu etkisi altında bulunan alanlara en iyi örneği Orta Anadolu (Konya, Karapınar - Taşpınar; Kayseri - Yeşilhisar - İncesu vb.) ve Doğu Anadolu Bölgesi (Iğdır - Aralık) ile Karadeniz ve özellikle Akdeniz sahilleri boyunca uzanan sahil kumulları sergilemektedir.
Rüzgar erozyonu, çoğunlukla rüzgar hızının uzun bir süre yüksek (saatte 7200 metre hızdan fazla estiğinde), genellikle hafif ve orta bünyeli dağılgan yapılı ve agregat stabilitesi düşük topraklarda, toprağın kuru ve bitki örtüsünden yoksun olduğu zaman meydana gelir. Kurak yörelerde rüzgar erozyonu genellikle ilkbahar ve yaz aylarında görülür. Çünkü toprak bu aylarda bitkisel örtüden nispeten/ oldukça yoksundur (örneğin aşırı otlatılmış meralarda ilkbahar ve yaz aylarında esen rüzgarlar nedeni ile, ya da yabancı otlarla mücadele için yapılan çok sık toprak işlemeleriyle ve/veya yanlış sürüm aletleri kullanılmasıyla rüzgar erozyonuna uygun ortamı oluşturan nedenler gündeme gelmektedir).
Rüzgar erozyonunun kontrolü için üç ana önleme tipi vardır:
a) toprak yüzeyindeki rüzgar hızlarını düşüren önlemler (fiziki önlemler - kamış perdeler vb.),
b) toprak neminin korunması ve işleme gibi toprak karakteristiklerini etkileyen önlemler (kültürel önlemler-alana özgü doğal karayosunları, otsu ve ağaçsı türler kullanılarak bitkilendirme, otlandırma, ağaçlandırma vb.),
c) Kumullarda kendi habitat ortamına özgü doğal bitki türlerinin korunması ve iyileştirilmesi.
Erozyon olayı yeni başlamış ise tel çitle veya çalı çitler ile kontrol altına alınmalıdır. İlerlemiş erozyonu azaltmak ve rüzgarın yıkıntı etkisini önlemek için hakim rüzgar yönüne dik olarak planlanan RÜZGAR (YEL) KIRANLAR (tahta perdeler, çalı çitler, kayalar, çalılar) oluşturulmalıdır. Bunlar rüzgar erozyonuna karşı koyan son derece etkili önlemlerdir.
Rüzgar kıranlarda esas amaç, hareket halindeki kumulları durdurmak ve olduğu yerde tutmaktır. En ekonomik yel kıranlar kamış perdelerdir. Kamış perdelerin yüksekliği en fazla 2.0 metre olmalıdır. İki perde arasındaki uzaklık düz alanlarda perde yüksekliğinin 10 katı; % 10 eğime kadar olan alanlarda ise yüksekliğin 8 katı alınmalıdır.
Ağaçlardan oluşturulan rüzgar perdelerinde sıra üstü 1.5 - 2.0 m ve perdeler arası da ağaç yüksekliğinin yaklaşık olarak 10 katı olmalıdır.
Rüzgar kıran perdeler ve ağaçlandırmalar hakim rüzgar yönünde oluşturulmalıdır. Arazi yüzeyinin bitki örtüsü ile kaplı olması sağlanmalıdır. Bitkilerin sık ve yüksek olması rüzgarın hızı üzerinde azaltıcı bir rol oynar.
Arazide bırakılan bitki artıkları toprakta humus birikimini sağlar, yağışın toprağa infiltrasyonunu artırır, toprak yüzeyini rüzgar aşındırmasına karşı korur, toprağı nispeten serin ve nemli tutar, verimliliği yükseltir ve erozyonu önler. Geniş düz araziler için anız malçlı hububat tarımının rüzgar erozyonunun zararlarını azaltıcı rolü bulunmaktadır. Malçın toprakta nem miktarını artırma, buharlaşmayı önleme, yağışın toprağa daha fazla nüfus etmesini sağlama, verime katkı gibi faydaları da vardır.
Toprakların fiziksel ve kimyasal özelliklerini iyileştirmek için yetiştirilip, sürülerek toprağa gömülen yeşil gübre bitkileri de rüzgar erozyonunu önlemede yardımcı olur. Yöreye uygun olarak seçilen bir baklagil bitkisi toprağın fiziksel yapısını düzelterek su tutma kapasitesini artırır, sürüm ve ekimi kolaylaştırır, dolayısıyla toprağın aşınıp taşınmasını önler. Özellikle Orta Anadolu'da ilkbaharın kritik rüzgar dönemlerinde kışlık hububat çeşitlerinin ekimine ağırlık verilmelidir. Yağışların biraz daha fazla olduğu yerlerde ise yem bitkileri tarımı yapılmalıdır.
Çapa bitkileri toprağı erozyona karşı fazla koruyamadıkları için, bunların hububat ve yem bitkileri gibi sık yetişen bitkiler arasında “Şeritvari” olarak ekimi yapılmalıdır. Şeritvari ekim sisteminde oluşturulacak şeritler olabildiğince baskın rüzgar yönüne dik olacak şekilde yerleştirilmelidir. Şeritvari ekim sistemlerinde şerit aralarında sürüm işlemleri arazi eğimine dik olarak yapılmalıdır.
Toprak yüzeyini olabildiğince pürüzlü, kesekli kılan sürüm işlemleri uygulanmalıdır.
Yarı - kurak yörelerde rüzgar erozyonuna karşı direnç sağlamak için topraklar yağmurları takip eden en kısa bir süre içinde işlenmelidir.
Toprak işlemeleri en az sayıda yapılmalıdır. Özellikle yabancı ot mücadelesi amacı ile yapılan fazla toprak işleme, organik maddesi düşük hafif bünyeli toprağın giderek un gibi ufalanmasına, dağılmasına yol açar. Bu nedenle kuru tarım koşullarındaki toprak işlemede kesinlikle DİSKARO gibi aletlerden kaçınılmalıdır. Kuru tarım yapılan yörelerde ilk sürümde toprağı yarı deviren veya alttan işleyen "Kulağı Küçültülmüş Pulluk" ya da modernize-edilmiş Anadolu Sabanı; ikileme ve üçlemede ise Kazayağı gibi aletler kullanılmalıdır.
• kurak bölgelerde arazi nadasa bırakıldığında uygulanacak anız bozma ile bitki artıkları tamamen toprağa gömülmemelidir,
• rüzgarla toprağın üfürülmesi başlamadan önce toprak yüzeyine malç, kuru ot, saman serilmesi de erozyonun yayılmasını önlemektedir,
• toprakların fiziksel ve kimyasal özelliklerini iyileştirmek için yetiştirilip, sürülerek toprağa gömülen yeşil gübre bitkileri de rüzgar erozyonunu önlemede yardımcı olur. Yeşil gübre uygulanırken, toprakta genel olarak çiçeklenme döneminde sürülüp toprağa karıştırılmasına yetecek kadar nemin bulunması ve daha sonra yetiştirilecek ürüne yeterli suyun sağlanmasına dikkat edilmelidir,
• deniz ve göl kıyılarındaki kıyı kumulları ile kara kumullarında tespit çalışmaları yapılmalıdır. Kumul stabilizasyonu geçici ve sürekli olarak iki kademede yapılır. Geçici stabilizasyonun amacı rüzgarın hızını azaltmak ve toprakla değinimini önlemektedir. yapıları çitler, siperler, ahşap perdeler, rüzgar kıran kamış perdeler, dal örtüsü, kil, petrol artıkları, asfalt, özel geliştirilmiş sentetik polimerler ve ticari materyallerdir. Sürekli stabilizasyonun amacı kumların organik maddece zenginleşmesini sağlaması, oluşan humusun ortamın strüktürel yapısını/agregatlaşmayı iyileştirmesi ile su tutma kapasitesini arttırması ve dolayısıyla aşınıp taşınmasını uzun süre içinde önlemesidir. Bu çalışma otlandırma ve ağaçlandırma olmak üzere iki kısımdır,
• rüzgar erozyonuna yatkın alanlarda erozyonu arttıran faktörlerin önlenmesi ve yapılacak çalışmaların rahatlıkla yürütülebilmesi için, alanın dış etkilerinden korunması gerekir,
• geniş alanların korunmasında milli değerler göz önüne alınarak, bu tip alanlar yasal yaptırımlarla yasak bölge ilan edilip, insan ve hayvanların girmesi en azından peyzajın iyileştirilmesi bitinceye ve sürdürülebilirliği sağlanıncaya kadar önlenmelidir. Çalışılacak alan küçük ise, kısa veya uzun vadeli oluşuna göre, alanın çevresi ahşap veya beton direklerle ve tel çitlerle çevrilmelidir.

0 yorum:

Yorum Gönder